30 Aralık 2010 Perşembe

Eve doğru yürüyorum.
Son otobüs çoktan gitti.
Yine geç kaldım.
Şehirdeki herkes uyuyor.
Fakat benim tüm sorunlarım ayakta.
Sen beni merak etme.
Ağlamamı durdurmak için biraz dolaştım sadece.
Ne olur kızma.
Ah,nasıl bildin?
Evet her zaman buluştuğumuz yerdeydim yine.
Orada öylece durup hala oralarda bir yerlerde olduğumuzu hayal ediyorum.
Biliyor muydun? Orası hala sen kokuyor.
Lanet olsun.
Elimi kestim.
Önemli bir şey değil.
Şu sıralar fazla sakarım.
Bir yerleden müzik sesleri geliyor.
Sanırım artık yalnız değilim.
Koşmaya başlıyorum.
Ne yaptığımın farkında bile değilim.
Tanrım,ne haltlar dönüyor şehirde?
Birkaç siyah adam görüyorum.Bunlar rüyalarımın kötü adamları.
Artık sen de olmadığına göre kendi başımın çaresine bakmalıyım.
Birinin cebinden düşen bıçağı alıp sağa sola savuruyorum.
Hah,bu aptal küçük şeyin bile dengesini bozuyorum.
Mazoşistçe girişimlerimden artık vazgeçsem iyi olacak sanırım.
Ama nerden bilebilirim ki? Seni hafızamda tutmaya çalışmak zaten mazoşistliğin ta kendisiydi.
Kendime zarar vermekten başka ne yaptığımı düşünüyordum ki.
Düşüncelerimi yaktıktan sonra fark ediyorum.
Hayallerim sokağın her köşesine dağılmış.
Onları toplamalıyım artık.

http://thesynesthesia.tumblr.com/

Ehm.Öyle.

24 Aralık 2010 Cuma

muhtemel gözükmese de imkansız diyil

"Seks ve ot" dediler hayatın için.
"Amacı yok" dediler.
Senden vazgeçmemi istiyorlar sanırım.
Onlara bağırıp,inkar etmemi beklediler.
Konuşmadım.Elimdeki kağıtlara bir şeyler karaladım.
Çünkü seni anlatamazdım onlara.
Nasıl anlıycaklardı ki?
Onlar seni göremiyorlar.
Farklısın,en uç noktada.Olunması gereken yerde.
Olamayanlar vardı.
Tanıyamazlar,hiç uğraşmadılar ki.
Gördükleriyle yetindiler,derine inmek istemediler,inemediler.
Arka vurgu sözler bunlar,bir kulağımdan girip bir kulağımdan çıkan.
Ama yine de geçerken o yolda etrafa kıvılcımlar saçıyorlar.
Ben hala inanıyorum sana.
İnanmalıyım,değil mi?
muğrad.

Eski filmleri ve eski makineleri çok seviyorum.
Bu heralde geçmişe takılıp kalmış bir insan olmamdan kaynaklanıyor.
Mesela yaptığınız hataları asla unutmam,affetmiş gibi görünebilirim.
Ama bir yerlerde saklarım her zaman.
Buna rağmen bir yandan da eskimeye yüz tutmuş anıları diri tutma çabamdan kaynaklanan bir rahatsızlık olabileceğini de düşünmüyor değilim.

Buraya yazmamaya her seferinde yemin ediyorum.
Ama başaramayacağım sanırım.
Bu lanet olası site obsesif olmamı sağlıyor bence.

23 Aralık 2010 Perşembe

beste

Ben seninle büyüyebilirim,eğer sen de benimle her yeni yaşta küçülmek istersen.

Hah.Mimikleri Dilara'ya ne de çok benziyor.
Yarattığınız sistemler ve kullandığınız yöntemler..
Artık aranızda yaşamak istemiyorum.
Bu düzenle yapamıyorum.
Belki de terslik ben de.
Sürüngenler şehrinde kaçacak delik arar oldum.
Eğitilmiş köpekler ve doymak bilmez,taklitçi maymunlar..
Tanrım,dayanamıyorum.
Bu düzene bir türlü alışamıyorum.

23 Ekim 2010 Cumartesi

night with an engrossing clock

Saat sesinden nefret ediyorum.Çünkü nefes alışlarımın ritmini ona uydurmaya çalışmak zorunda hissediyorum.
ayrıca
çok
düşündürücü.

alice's destruction


Ölümün bile dokunabileceğini bildiğin birini sevmek, o kadar ürkütücü ki.

15 Ekim 2010 Cuma

memory

Var olan her madde,her canlı bana seni hatırlatmak mı zorunda? Sen yapıyorsun bunu değil mi? Acı çekmemi istiyorsun.Lanet olsun.Bana ne kadar da benziyorsun.

Yapraklarda sevdiğin rengi,gökyüzünde bana hissettirdiğin duyguyu görüyorum.
Hediye paketinin üzerindeki süsler bile bana kıvır kıvır saçlarını hatırlatmaya yetiyor.

-Yettiğince hafızamda tutmaya çalışıyorum seni.-
şu beste'yi ne de çok seviyorum.

9 Ekim 2010 Cumartesi

Ben,Ben olmayıp Ben'i uzaktan izlesem,nefret ederdim Ben'den.
Zararlı bir kere.
Karma karışık,bitkin..
Sürekli bir şeyler düşünüyor.Kendi hakkında şeyler.
Bazılarının cevabı yok.Geri kalanına verdiği yalandan cevaplar sonunda bir köşeye kıstırıyor onu.
Üzgün.Sadece bir şeyleri anlamaya,anlatmaya çalışıyor.Belki de ifade edemiyor,bilmiyorum.
Merak ediyor.
Yoruluyor.
Bazen yaprakların,rüzgarla bu kadar uyumlu hareket ederken,dinlediği şarkılara da nasıl ayak udurduklarını bile merak ediyor.
Neden mutlu olduğu anlarda,sonradan üzüleceğini bildiği için tekrar tekrar ağladığını,neden kendine zarar verdiğini merak ediyor.
Neden merak ettiğini merak ediyor.
Neden artık ağlamadan uyuyamadığını..
Neden bu kadar dolu olduğunu ve nasıl dışarı atabileceğini merak ediyor.

Bazen göz yaşlarının yanaklarını yakmasından hoşlanıyor.
Onların bütün bedenine damla damla düşmelerini istiyor.
Hissetmek istiyor.

Ahh,o kadar çok başlık var ki anlatmak istediği.
Bir şey düşünse,diğer düşünceler onu anlatmasına izin vermiyor.Sıkıştırıyorlar onu.
Yazmak istese,parmakları çarpışıyor.Konuşmak istediği her an,sözcükler oralarda bir yerlerde düğümleniyor.

Ve bu yüzden tekrar ediyor,
"Ben,Ben olmayıp Ben'i uzaktan izlesem,nefret ederdim Ben'den."

18 Eylül 2010 Cumartesi

Küçükken de çok kötü şeyler yapardım hep.O zaman da farkındaydım,yine de yapıyordum.İnsanları hep üzmek istiyordum.Bir çeşit intikam alıyordum onlardan.O zamanlar evimiz denize yakındı.Evden kaçıp denizin kenarında,kumlara ismimi yazıp denizin onu silmesini izlerdim.Ancak o zaman temizlendiğimi hissedebiliyordum.
Rüyamda ölüyordum.Sen öldürüyordun beni.
"Eski bölümü gösteriyor bu!" diyip uyandım.

-Biliyor musun? Artık rüyalarımdan istediğim zaman uyanabiliyorum.Kaç kişi bunu yapabilir ki?-

6 Eylül 2010 Pazartesi


Bazılarını asla unutamazsınız.
O da öyleydi benim için.
Hayatımın en çaresiz,en umutsuz anında tanışmıştım onunla.
Sanki ben hiç bir şey bilmeyen fakat günahkar bir bebektim,o ise beni eğitmek için vardı.
O'ndan önce 'hayatta olmanın ve yaşamanın' farkını bilmiyordum.
Hissizleşmiştim git gide.
Hatta,ruhsuzlaşmıştım.
Gülmeyi bilmiyordum,heyecanın ve mutluluğun nasıl bir şey olduğunu merak ediyor,sürekli ağlıyor veya uyuyordum.
"Adeta yemek yiyen bir ölü."
Her şey bitmişti benim için.
Bırakmıştım.
Fakat o, kalbime öyle bir şey saplamıştı ki ben tekrar nefes almaya başlamıştım.
Artık yaşıyorum ben.
Ve onun görevi burada bitiyor.
Her kahraman gibi ..
erken gidiyor.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

red


Alacakaranlık o kadar güzelken
gökyüzünde yıldızlar eşliğinde.
Ve ay o kadar parlak ki,
karamsar bulutlarla
seviştiğinde..
Zifiri karanlık çok yakışıyorken,
neye yakışması gerektiğine (!)
ben bir biraya bakarken,
yanaklarım kızarır yine.

10 Ağustos 2010 Salı

.


Dİ-JAN

Aslında ben Di ve Jan olarak iki ayrı kişiliğe sahibim.
Bazen çok asi,herşeye karşı çıkan,uyumsuz,depresif oluyorum.Hiç bir şeyden memnun olmuyorum.Her şeye kusur buluyorum.Meraklı ve şaşkın gözlerle bakan,beni anlamayan insanları öldürmek istiyorum.Aptal aptal sorular soranların kafasını patlatmak istiyorum.İçten içe nefret besleyip dost ayağına yatanların ağzının payını vermek istiyorum.Hiç bi bok bilmedikleri halde olmayan egolarını tatmin etmeye çalışan insanları gülünç buluyorum.Alışveriş yapmaya gittiğim bir mağazada kadın dövmemi görüp "ABDESTİ BOZMUYOR MU?" demişti.Suratına bi tekme atmak istedim.Din kavramına inanmıyorum.Ben kimseye hizmet etmek veya doğru olup olmadığı bile kesin olmayan kurallara uymak için doğmadım.Bu benim vücudum.İstediğim her şeyi yapabilirim.İstersem her yerini deldiririm,dövmelerden gözükmiycek hale getiririm.İstersem saçlarımı mora boyatıp kırmızı lens takarak sokakta dolaşırım.İstediğim kadar kişiyle birlikte olurum.İnsanlar başkalarının işlerine karışmamayı öğrenmeliler bence.Neyse.
Bazense uysal,pozitif,yardımsever bir insan oluyorum.Bu demek diyil ki az önce dediklerimin hepsi kayboluyor.Ama önümden geçen yaşlı bir teyzeye yardım ediyorum.İnsanları mutlu etmeye,arkadaşlarımın yanında olmaya çalışıyorum.Sakin davranmaya gayret gösteriyorum.
Ben Dİ- JAN olarak ikiye ayrılıyorum.

30 Temmuz 2010 Cuma

28 Temmuz 2010 Çarşamba

belki de daha fazlası


cumartesi gecesini onunla geçirmişsek eğer,pazar sabahı beyoğlu'na çıkardık erkenden.istiklal caddesi,gecenin yorgunluğunu atamamışken henüz,dükkanların kepenkleri bir bir açılırdı.mevsim ne olursa olsun,o saatlerde cadde boydan boya bahar kokardı.ben istiklal caddesi'nin en çok bu halini severdim.bu kimsesiz,akşamdan kalma halini.onunla tek tek sahafları dolaşırdık.o,tozlu kitapların üstünde uyuyakalmış kedileri severdi.raflarda onun aradıklarını ondan önce bulur,onu mutlu ederdim.eski fotoğraflar satın alırdım ona,gözleri ışıldasın diye.sonra her zamanki cafe'ye otururduk.o kitaplarını heyecanla okumaya başlarken,ben de bir koşu gider mustafa amca'dan onun en sevdiği kahveyi alırdım.-mustafa amca;cafe'nin sahibi olmakla birlikte,aylar sonra dönebildiğinizde,"haber vermeden çekip gittiniz" diye tatlı tatlı sitem eden biridir.- bizim kahvaltımız bittiğinde öğlen olmuş,insanlar caddeye akın etmeye başlamış olurdu.bizde toparlanıp tünele doğru yürürdük.picantede burrito ve margarita ısmarlardım ona.yüzü gülerdi.sonra o kalabalıktan evimize kaçardık.şimdi aklıma geldikçe o günleri çok özlüyorum,
Seni çok özlüyorum kardeşim.

"bir tek bu acıtmayacak"

makası uzattı."al hadi" dedi.
"al,saçımı kes."
ben boş gözlerle bakarken ona,onun gözleri doldu.
"biliyorum.bir şeyleri kesmek istiyorsun hep.kesip atmak.
al o zaman." dedi.
makası elime tutuşturdu.
"saçımı kes işte."
yutkundu.
"ama sen.. yalnızca saçımı kes."
sesi titredi.yaşlar süzülmeye başladı gözlerinden.
"çünkü.." dedi.
"bir tek bu acıtmayacak."

23 Temmuz 2010 Cuma

dreamingmydreams


You may say I'm a dreamer
but i'm not the only one.
I hope someday you'll join us.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

ahayaller


amerika'daki o yanyana villarlardan birinde otursaydım.
okula o sarı servislerle gidip gelseydim.
haftasonları koşmaya çıksaydım sokaklara, starbucks'tan mochamı alsaydım sonra.
bir telefon gelseydi ve arkadaşım beni alışveriş merkezine çağırsaydı.
şu çok eğlendiğim zamanlarda bir müzik çalsaydı *teenage* filmlerinde çalan.
kaykaycı bir sevgilim olsaydı.
en yakın arkadaşımla tarzlarımız çok farklı olsaydı.
okulumuzun amerikan futbolu ve amigo takımı olsaydı,ah.
ya da,
hollanda'da goth inşa edilmiş binalardan birinde otursaydım,
okula bisikletle gidip gelseydim.
haftasonları amsterdam'da kanal turuna çıksaydım.
bir telefon gelseydi ve arkadaşım beni Coffe Shop'a çağırsaydı.
şu çok duygulandığım zamanlarda bir müzik çalsaydı *teenage* filmlerinde çalan.
Punk bir sevgilim olsaydı.
En yakın arkadaşım bir erkek ve eşcinsel olsaydı.
okulumuzun bir rock grubu olsaydı,ah.

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Hatırladım da :
İki tarafımda,iki sevdiğim insan.
Ortadayım.
Dalgınım yine.
Köprüden geçiyoruz.
Hava yağmurlu,sisli ve kapalı.
Şarkı başlıyor;

"Mevsim rüzgarları ne zaman eserse o zaman hatırlarım.
Çocukluk rüyalarım,şeytan uçurtmalarım."

...

Gözlerim dolmaya başlıyor.

"Akşama doğru azalırsa yağmur,kız kulesi ve adalar.
Ah burda olsan çok güzel hala İstanbul'da sonbahar."


Çok çabalıyorum,yanaklarımdan akıp gitmesinler diye.
Ama duyduklarım buna izin vermiyor.

"Her zaman kolay diyil.Sevmeden sevişmek.Tanımak bir vücudu,
yavaşça öğrenmek.Alışmak ve kaybetmek."

ÇOCUK

Bunu düşününce çok gülüyorum.
eğer çocuğumuz olsaydı bukleleri olurdu,
gözleri ela olurdu.
kumral olurdu veya sen dominant olduğun için koyu kestane falan.
bembeyaz bir teni olurdu.
dudakları çok güzel olurdu bir kere.
olurdu da olurdu.

çocuk sevmem ben.

30 Haziran 2010 Çarşamba

İnsanlar

Bu aralar sürekli aldığım soru şu :
"Neden insanlardan nefret ediyorsun?"
Çoğu kez açıklama yapmama rağmen bir kez daha burda yazma gereği duyuyorum.

İnsanlar çok zararlı.Herkes bir çıkar ilişkisi içerisinde,herkes bencil,herkes yüzüne gülüp arkandan konuşabilecek özelliklere sahip.Hayatını sana zehir etmek için uğraşanlar,iki yüzlülüğüyle masum görünmeye çalışıp her haltı yiyen,din- dil - ırk ayrımı yapan,yolda bok görse delik açıp tecavüz etmeye kalkabilecek,doyumsuzluklarını sözle taciz edip gidermeye çalışabilen, karşılıksız sevmeyen,asla duygusallığın yanından geçemeyecek fiziksellikte yaşamını sürdürebilecek çeşit çeşit varlıklarla doluyken etrafımız, ben onlara verilen bu ismi neden seviyim ki?

29 Haziran 2010 Salı

Doğumgünü

Şuanda bir arkadaşımın doğum günü mesela.
Bohem biridir o.Ne yapacağı belli olmaz asla.
Nerde,kiminle,nasıl olduğunu asla kestiremezsiniz.
Ki ben onu çok iyi tanıdığıma eminken.
Kutladım,henüz cevap vermedi.Belkide vermiycektir.
Kim bilir şimdi nerelerde? dırırıırm.
Belki eroin kullanıyor olabilir,seks yapıyor olabilir,
ağlıyor yada gülüyordur.Belki kaçmıştır İstanbul'dan,
gitmiştir Amsterdam'a.Sırt çantasıyla aşk yaşıyor,olamaz mı?
Belki mesajım boşa gitmiştir.Numarasını değiştirmiştir.
Çimlerle sevişiyordur belki.Belki hiç biri diyil.
İntihar ediyordur sadece.

Hoşgeldiiim

Bu fikir aklıma geldi nedegüzeloldu.
Oramda bunlar,şuramda şunlar,kalbimde götün blogu diyil bu
.